24 Aralık 2009 Perşembe

karmaşık

Her şeyin bittiğini sandığım o günün,
Yepyeni bir başlangıç olabileceğini nerden bilebilirdim ki ?
Bu yepyeni başlangıçla ama, bir ben başlatamadım kendimi yeniden. Son adımınla çıktığın kalbimin buradaki kapısını kapatamadım ardından. Sadakatimin bayrağı o... Sevgimin dimdik ayakta duruşu... En son çıkanın bir daha girmeyeceğini biliyorum bu kapıdan. Tekrar gelse bile bu kapıya, izin verirmiyim bu kapıdan atmasını adımlarını yeniden, onu da bilmiyorum. Bildiğim tek şey tutkunun bir daha coşamayacağı, sevginin kişiliğini kaybettiği, emeğin ise ayaklar altına alındığı. Belkide aşka olan saygımdan açık tutuyorum bu kapıyı. Gerçi aşka gerçekten saygı duyulmalı mı onu da bilmiyorum. Her şeye rağmen yepyeni bir başlangıç bu. Kalbimin bu kapısı açık. Aşkı, yeniden girmesi için bu kapıdan cesaret edebilirmiyim davet etmeye, yoksa kapatacakmıyım sımsıkı tutkumu, hasretimi, acımı, sevincimi kilitleyerek ardından, onu da bilmiyorum. Bildiğim tek şey, sanki bu kapının bir daha hiç kapanmayacak olduğu...Özledim kendimi...

Cigdem CROCUS

22 Aralık 2009 Salı

İNSANDIK

Senin gözünle göremiyorsam yıldızı, ayı güneşi,
Kalbindeki acıyı ama bir o kadarda ezilmişlik hissini yaşayamıyorsam oturduğum koltuğumda,
Kanayamıyorsam ben sen kanadığında,
Hissedemiyorsam başkasının ılık, taptaze kanı değdiğinde ellerine neler hissettiğini,
Yutabiliyorsam lokmamı sen korkuyu yutkunurken,
Çıkabiliyorsam kafesin dışına özgürce, sen kafes içinde adımlarken,
Derin derin çekebiliyorsam ferahlığı dipcik yememiş ciğerlerime, sen toz bulutunu hayat kaynağı yapmışken kendine,
Alabiliyorsam sevdiklerimi kalbime sımsıkı, sen sevdiklerinin kalplerini taşırken ellerinde hayat verebilmek için onlara,
Başkaldırabiliyorsam,
Hak neydi, ne, ne olacak savunabiliyorsam,
Ezilmiyorsam,
Ezdirmiyorsam kendimi,
Ama yapamıyorsan sen bunları,
Nasıl hepimiz insanız diyebilirimki!!!

Bunları yazarken bile senin için bir şey yapmış olmayı diliyorum. Dileğim acını gerçekten acım hissedebilmek ...

Cigdem CROCUS

12 Aralık 2009 Cumartesi

YOK ADI BU ŞİİRİN

En yakınındakinin ölmesini ister mi insan?
Daralır mı en yakınındakinin yok olmasını arzulayacak kadar?
Kendini yok edememenin cesaretsizliğini,
Kendini öldürememenin...
En yakınındakinin ölmesini ister mi insan?
Hiç daralır mı o kadar,
Nefret eder mi herkesten, herşeyden,en yakınındakinden
Talep edebilir mi ölmesini, cesaret edebilir mi?
İnsan...
Daraldıkça ölmesini isteyen en yakınındakinin
Yok olmasını ve birdaha görmemeyi, görememeyi
İnsan...
En yakınındakinin ölmesini ister...
Yok olmasını,
Olmamasını birdaha, yüzyüze gelmemeyi
Kendini yok edememenin çaresizliğini
Yakınındakinin yok olmasını isteyerek örtbas etmek.
İçinin derinliklerini olduğunca yansıtan
Deli bir şiir yazabilir mi?
En yakınındakinin ölmesini isteyen insan.
Aykırı, pes etmiş, çığlık çığlığa bir şiir.........

Adım Yok
Ve Sonunda...!!!
Penceresiz, ışığa, umuda hasret daracık bir kutuya hapsettik seni.
Sevimli bir kutu değil bu ne yazık omasını istediğim gibi.
Kurdaleler bağlamak isterdim sana, rengarenk çözülmeye hazır, ancak anahtarlarını kaybettiğim kelepçeler var elimde.
Çıkış yok artık malesef, umut yok, ışık yok...
Özür dilerim...
Gerçekten üzgünüm...
Affet beni aşk...
Acımasız olamak değildi niyetim bu kadar, hatta acımasızlık yoktu damarlarımda dolaşan sende...
Üzgünüm, deliliğini, körlüğünü, çılgınlığını, sevimliliğini bir daha özgür kılmamacasına hapsettiğim için şu yapamacık gülücükler yayan kelepçeli kutuya!
Benim tercihim değildi gerçekten, sadece böyle tercih edildi.
Ve şimdi...
Üzgünüm aşk...
Avuçlarımla bırakmak isterdim seni özgürlüğe yeniden.
Ama dedim ya anahtarları yok bu kelepçelerin, kayıp!
Kimbilir hangi zaman, hangi ay, saat, dakika, saniye içinde kayboldular, seni birdaha özgür kılmamam, kılamamam için.
Üzgünüm aşk...
Ben böyle olsun istemedim.
Ben özgürlüğü istedim, coşkuyu, arzuyu, seni...
Benim tercihim değildi bu, yalnızca böyle tercih edildi...
Cigdem CROCUS

ADIM AŞK

Adım aşk benim. Sığmam ele avuca, hepsedilmezim ama hapsederim. Acımasızım kölelerime karşı. Özlem ruhtur bende, gözyaşı kanım damarlarımda akan. Aslında kölelerim var eder beni ben farkında olmadan, ben varolduktan sonra hükmederim. Bazen kör derler ama ben değilim kör olan, kölelerim. Gözlerde var olurum. Deli bir ateş olur akarım yüreğe. Isıtırım önce, ılık, yavaş, ve usulca. Sessiz sedasız... sonra hızlı bir çarpıntı olurum kalpte... işte o zaman kelepçeler geçirmişimdir köleme gönlümce. Yok artık kaçış. Yaramaz bir ateşimdir artık, yakmak için eritircesine....Adım aşk benim. Yakınları uzak eden, sabrın tanımını hiç düşünmeden silebilen. Düğüm olurum boğazda çoğu zaman, tende ateş, kelpte heyecan, gözde yaş, akılda sevgili...Adım aşk benim. Yakınları uzak eden. Acımasızım, evet! Ancak kölelerim var eder beni, ben varolduktan sonra hükmederim....

HADİ KENDİNE BAKALIM!

Yağmurun sesini en güzel kim yorumlayabilir ki senden başka!Renkler arasındaki ince ayrımı, gözyaşındaki zarif anlamı, her çirkinin arkasına gizlenen güzelliği senden başka kim görebilir? Kalbinin heyecan anında atan minik ‘tik tak’larını; acıdığında kalbin, midende oynaşan sızı parçacıklarını senden daha iyi kim hissedebilir?‘Evet’ diyorsun şimdi değil mi? ‘Vay be, ben neymişim abi!’ diyorsun. Okudukça ‘evet evet ben de böyle düşünüyorum’ diyorsun. Ne o, heyecanlandın mı? Hissediyor musun kalbinin hareketini?Dinle!tık,tık,tık,tık...Harika, değil mi?Şimdi at kendini sakinliğin, sessizliğin kollarına; sarıl ona sımsıkı. Ne gürültü, ne toz, ne duman… Alabildiğine yeşil çevren, değil mi? Huzur damlalarını hissediyor musun yüreğine akarken?şıp,şıp,şıp...Mutlusun, değil mi?Huzurlu! Şimdi anlıyor musun yalnızlığının aslında düşündüğün kadar korkunç olmadığını? Senin yalnızlığın çünkü! Kim kucak açabilir ki ona senden başka? Hadi sarıl ona doyasıya; sımsıkı sar, sıcaklığını hisset yüreğinde.Dünyalar benim oldu dersin sevindiğinde, değil mi; al işte, tüm dünya senin! Tüm dünya... Bir düşünsene, ne kadar şanslısın! Kapa gözlerini şimdi ve tekrar et ardımdan:‘Hey dünya benimsin! Şanslısın, çünkü benimsin.’Tamam, açabilirsin gözlerini artık. Ferahlamış hissediyorsun değil mi? Her şeyden, ne kadar da önemli olduğun, uzun zamandır hatırlatılmamıştı sana çünkü. Kendine ne kadar bencilce davrandığının farkına vardın mı artık, ‘ama ya o?’, ‘ama o?’ diyerek? Aslında önceliği kedine vermelisin; aşk, aşk diye kaçacağına tehlikeli bir katilin peşinden.Gülüyorsun? Neden?Katilin de tehlikelisi olur elbet. Acıtan, acımayan, merhametten yoksun olursa şayet. Polisin de, kanunun da sensin, unutma! Bencilce davranma ‘sana’, çünkü her şeyden daha değerli bir ‘sen’ var avuçlarında...
Çiğdem CROCUS

AYRILIK, AŞK VE BANK

Uzun bir aradan sonra onu yeniden gördüm. Uzaktaydı. Aslnda yeniden gelerek sadık olduğunu kanıtladı duygularına. Zayıflamştı. Eskisi kadar bakmadığı kendine çok barizdi. İnsanolu bir başkası için nasıl bu kadar derbeder olabiliyordu insan? Ya da uğruna yıprandığı bir başkası mıydı gerçekten yoksa değersiz görülüp çöpe atılan, değer verilen tarafından, duygularımıydı? Onunda kafası karışıktı besbelli. ‘Hadi bir adım daha at bana doğru, gel de dertleşelim seninle. Tek şahidin benim yaşadıklarına bunu biliyorsun.’ Dedim usulca. Duymayacağını biliyordum beni. Ama düşündüğüm gibi oldu. Hissetti. Adımlarını bana doğru yöneltti. Sanki küçülmüştü. Ya da, hüzünden çöken omuzlarıydı onu böylesine küçük gösteren. Adımları gittikçe yaklaşıyordu bana. Duyabiliyordum sesini ayakkabılarının, yere vurdukça çıkan tedirgin tak tak larını. Tedirgindi, çünkü anılarıydım ben onun. Tedirgindi, çünkü sevinç yoktu bu defa yanında. Bu defa koluna hüzün girmişti. Mutluluk yoktu. Kahkaha, heyecan, kavuşmak ve aşk yoktu. Tedirgindi. Bir an vazgeçip geri döneceğini düşündüm. Ama yapmadı. Son defa uzun bir aradan sonra geldi taa yanıma kadar. Önce bakıp bir iç geçirdi. Derin, içini boşaltırcasına bir nefes aldı önce. Sanki içinde son kalan kırıntıları da yok ettiği resimler gibi dışarı atmak istiyordu.Aslında yağmurlu bir gün değildi en son onu gördüğümde. Alabildiğine açık, güneşin sarısıyla denizin mavisinin koyun koyuna olduğu mükemmel İstanbul günlerinden biriydi. Ne kadar yakışıyorlar birbirlerine die düşünmeden edememiştim o gün. Tıpkı sarı ve mavi gibi birbirinden kopmak istemeyen kenetli eller, çok uzaklarda kayboldu derken tam, birbirlerini bulabilen düşünceli ama huzur dolu bakışlar, utangaçlığın sebep olduğu tatlı sıcaklık...Sadece bir damla gözyaşıydı tüm bu mutluluğu bıçak gibi kesen. ‘Gözyaşı bu kadar acımasız mı?’ diye ilk defa o zaman düşünmüştüm. Gerçekten de gözyaşının bu kadar hain olduğu cevabını şimdi verebiliyorum aslında. Şimdi verebiliyorum çünkü, şu an ayakta durmuş öylece bana bakarken morarmış göz halkalarından, kızarmış göz akından gözyaşının ne kadar hain olduğunu somut bir şekilde görebiliyorum.‘ Hadi otur. Otur da dertleşelim.’ dedim, ‘ neden?’ dedi. ‘ o hiç uğramadı değil mi sana?’ dedi. Yalan söyleyemezdim. Uğramamıştı sahiden de ayrılığın anıldığı günden sonra. Ilık bir yağmur gibi gözyaşları süzülmeye başladı yorgun gözlerinden. Kim bilir kaçıncı defaydı bu? ‘ hadi gel otur şöyle.’ dedim yeniden. Beni duymuş gibi narin bacaklarını kırarak oturdu usulca. Herzamankı yerine, sol tarafıma, denizi boylu boyunca görecek şekilde. Aslında boş değildi sağ tarafım. Ayrılık oturuyordu orada da. Belki farkında değildi ama kolunu dolamıştı boynuna. Ayrılığın kolları rahat değildi. Bunu boynunu büküşünden, yüzünde oluşan belli belirsiz acı ifadelerinden anlıyordum.’ Hadi konuş’ dedim. ‘ dök içini bana rahatla. Dedimya tek şahidinim ben senin.’Konuşmadı. Sadece uzaklara baktı arada da sağ tarafıma. İç çekti bol bol. Gözyaşları düştü yanaklarıma ama aldırmadım. ‘Dök’ dedim içini durmadan. Ben söyledikçe o beni duyuyormuş gibi ağladı ayrılığın kollarında. Hiç durmadan, içini boşaltıp başını dik tutana kadar.‘Bugün gidiyorum ben. Çok eskimiş olduğumdan yeni banklar getirilecekmiş yerime. Eskimiş diyemiyorum ama kendime. Sadece artık omuzlarıma oturan misafirlerimin hikayeleri ağır demek istiyorum. O kadar çok hikayem var ki. İşte bu da senin hikayendi. Beni duyuyormusun? Heyyy?’ Duymadığını biliyorum. Uzaktan öylece bana bakıyor. Artık ağlamıyor ama. Galiba benimle birlikte anılarının da götürülmesine kırgın. Omuzlarıma oturduğu ilk günü hatırlıyorum da, ne kadar heyecanlı, neşeliydi. Oysa şimdi, sadece hüzün ve sitem görüyorum bakışlarında. Ayrılığın hediyesi bunlar aslında ona. ‘Bende bir hediye vermek isterdim sana, duymadığını biliyorum beni ama belki hissedersin. Ne de olsa tek şahidindim ben senin.’

HÜZNÜMÜN SESİ

Anılarım var yaşamamış olmayı dilediğim.
Keşke desem de boş ardından, ah etsem de...
Ardından el salladıklarım var benim
Ellerimle hasretimi vuslatıma yar etmek istesem de...
Gözyaşlarım var biriktirdiğim.
Pişmanlıklarım...
Keşkelerim...
Acılarım var yüreğimde,İşte tam şurda...
Bana güç katmasını dilediğim acılarım...
Ayrılıklarım var avuçlarımda sımsıkı tuttuğum.
Kimselere veremeyeceğim ayrılıklarım...
Benim olan!
Alıp koynuma bir anne gibi sahiplendiğim...
Acıtan ama...
Ama, acıtan!
Anılarım var ellerimde kalan geride.
Hasretle bekleyen sahibinin kollarını...
Yitirmeden umudunu...
Sabırla...
Heyecanla...
Kalan yalnız anılarım geride,
Gözlerini gidenin ardından ayıramayan…
Gidenin ardından beyhude baktığını bile bile...
Cigdem CROCUS

DRAMA GİBİYİZ

Son zamanların meşhurlarından ‘Hepimiz Kürdüz’ sözü. Nedense genelde etnik kökenli bir gruba destek olduğumuzu göstermek amacıyla hemen o grube bürünüyoruz, tabii sadece lafta.Şimdilerde çözüm arıyor herkes barış için. Deli divane olmuş, el birliğiyle çırpınıyorlar. Ama komik olan şu ki, ne çözüm sunan asıl sorunu görmek istiyor, ne çözüm isteyen açık yüreklilikle ‘Kardeşim bak, bizim istihdama, kalkınmaya, insan gibi yaşamaya ihtiyacımız var. Hepimiz sadece bir Türkiyede yaşarken, Batıdaki kalkıp ‘Orada okuma-çalışma’ deyip, insan dışı muamelelere tabi tutuyorsa beni, sen daha neye çözüm arıyorsun? Sorunumuz bundan ibaret işte.’ diyebiliyor.‘Girmişiz bir çıkmaza işte, çıkabilene helal olsun’ derken tam, gazetelerden birinde bir haber çarpıyor gözüme. Beni gerçekten mutlu eden ‘Hah! işte şimdi gerçekten bir adım atılabilindi’ dedittiren. Bu ülkede bir adım atılacaksa adam gibi, yine sadece halkın başardığını gösteren.Haber ne mi? Öldürülen şehitlerimizin aileleri ile dağlarda vurulan Pkk’lıların ailelerinin el sıkışmaları ve hep beraber ‘Yeter artık sussun silahlar. Ciğeri yanan biziz, bilen biz.’ demeleri. Harika! Bir taraf müthiş bir mütevazilikle ‘Tamam, şimdiye kadar olan oldu, yaşanan yaşandı, ama affettik.‘ diyerek el uzatıyor, diğer taraf ‘Sonunda insan yerine konulduğumuzun göstergesi olarak bir adım atıldı. Uzatılan ele neden hayır diyelim ki? ‘ diyerek samimiyetle uzatılan ele uzatıyor elini. İşte çözüm. Bazıları hala neyin peşinde anlamıyorum. Sorun da ortada, çözümde. Bir varış noktası var uzakta aslında ama, bizimkiler nasıl kısa yoldan gidebilirizi değil de, nasıl en uzun yoldan gidebiliriz bu varış noktasına diyerek, daha çok dikkat çekmenin peşinde. Ne diyeyim, onlar hala bulmaya çalışsınlar en uzun yolu, kestirme varken. Halk çoktan çözdü bile sorunu. Aslında müthiş dramatik bir senaryo!Gelelim ‘Hepimiz Kürdüz’ akımına. Yok efendim! Hepimiz ne Kürdüz, ne Türküz, ne Ermeniyiz, ne Lazız. Ben benim, sen sensin olay bundan ibaret. Yaşadığımız yer Türkiye toprakları mı? Evet! Bu topraklar hep beraber mi savunuldu? Evet! Kürdün de, Türkün de, Lazın da, bilmem kimin de kanı var mı bu topraklarda? Evet! Daha ne abi? Daha neyin peşindeyiz. Empati, empati, empati... Alın size çözüm.Şehid te anasının kuzusuydu, dağdaki de. Her ikisinin de canı gitti, ne için? Biri ‘Bu vatan benim, yar etmem size’ diye koydu canını ortaya, diğeri ‘Benim de emeğim var bu topraklarda ama, şu an hayvan kadar bile ehemmiyetim yok, neden?’ diye çıktı dağlara. Baştakiler ne yaptı? Ellerinde çerezleri, film izler gibi göz yummadılar mı bu sahneye. Ne filmin mutlu sonla bitmesi için insanca bir yaşam sundular Doğudaki Kürt kardeşlerime, ne ‘Ya bunlar Kürt mürt ama, sizin kardeşleriniz’ deyip Batının yabancılaşmasına engel oldu Doğuya. Her atılan kurşunla birlikte aradaki nefret dağıda büyüdü işte.Peki olan oldu, ya şimdi? Atılan adımlar ne kadar gerçekçi acaba. Her iki tarafta adım attık diyor ama, hani nerde? Hergün gazetelerde onlarca çözüm önerisi görüyorum aydınlardan. Belki ben ‘hiç’ konumundayım onların yanında ama, Türkiye Cumhuriyetinin her tarafı bir sayılmadıkça, her insana eşit koşullar sağlanmadıkça, artık Doğuyu da, Kürdü de insan gibi görmedikçe, zor arkadaşım! Ha atılan adımlar boş mu? Hayır kesinlikle değil ama, kısa ömürlü. Temel sağlam değil ya, bu temel ya 3 kat çeker, ya 5.